16 Ocak 2008 Çarşamba

insan

İnsan en büyüksavaşı kendi içinde veriyor. Birbiriyle çelişenduygularımızla hırpalanıyoruz, kimsenin görmediği bir savaş alanı gibi içimiz, kendi ölülerimizle doluyor, duygularımızdan hangisi galip gelirse gelsin, patlayan duygularımızla birilerinin vurulacağını biliyoruz artık. İsteklerimizi, coşkularımızı, özlemlerimizievcilleştirmeli miyiz, kendi kendimizin avcısı olup kafeslere mıkapatmalıyız ruhumuzu?Bilinmeyenin bizde yarattığı o çıldırtıcı merakın peşinden mikoşmalıyız yoksa bilinmeyenden saklı olana duyduğumuz korkuylageri mi durmalıyız. Ne yapmalıyız, bu hayatı nasıl yaşamalıyız?Kendimizden başka bir dostumuzun, kendimizden başka bir ordumuzunolmadığı bir savaşta bölünen ruhumuzun hangi tarafının zaferiiçin uğraşmalıyız. Hangi tarafı tutarsak tutalım neticede yine de bir tarafımıza ihanet etmiş olmayacak mıyız, ihanetsiz yaratılamayacak bir geleceğin yükünü taşıyabilecek kadar güçlü müyüz?Kaçsak, gidecek yerimiz yok, kendi kendimize tutsağız, savaşsakvuracağımız başkalarıyla birlikte yine kendimiz olacağız.Ayaklanmış duygularımızın birbiriyle vuruştuğu bir savaş yaşıyoruz.Geçmişten geleceğe ancak savaşla geçebiliyor ruhumuz, geçmişi olanıngeleceği savaşsız yaratılmıyor. Hem mutlu hem huzurlu, hem coşkulu hemkorkusuz, hem arzulu hem kuşkusuz olamaz mıyız,geleceği başkalarınınhayatlarına dokunmadan, onlarda acınacak yaralarla yaralanmadanyaratamaz mıyız?Nedir bu savaşın ardındaki sır, hangi buyu bizi bizimle vuruşturuyor,hangi korkunç kader geçmişimizi geleceğimizle çarpıştırıyor?Huzur bütün duygularımızı barış içinde tutmaksa eğer, hiç mi huzurluolamayacağız, bir huzursuzluğa mı mahkumuz? En korkunç savaşı kendi içimizde yaşarken, ne yapmalıyız?Kim akıl verebilir bize? Kim bize yol gösterebilir?Savaşa savaşa, her savaşta bir parçamızı öldürerek mi yürüyeceğiz hayatın içinde?Her mutluluk bir acıdan mı süzülecek?Pusularla, ihanetlerle, saldırılarla, geri çekilmelerle, mütarekelerle,kaçışlarla, esaretlerle dolu bir savaşı yalnız başımıza yaşıyoruz, kimgalip gelirse gelsin bir tarafımız hep yeniliyor.Yenilmeden galip gelemiyoruz.Her zafer bir yenilginin izini bırakıyor derinimizde.Zaferlerimiz kadar da yenilgilerimiz oluyor.Kendi kendimizle savaşarak yürüyoruz.Ve savaş, biz bittiğimizde bitiyor ancak.


Bir ormanda iki kisi agac kesiyormus. Birinci adam sabahlari erkenden kalkiyor, agac kesmeye basliyormus, bir agac devrilirken hemen digerine geciyormus. Gun boyu ne dinleniyor ne ogle yemegi icin kendine vakit ayiriyormus. Aksamlari da arkadasindan bir kac saat sonra agac kesmeyi birakiyormus. Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya basladiginda eve donuyormus. Bir hafta boyunca bu tempoda calistiktan sonra ne kadar agac kestiklerini saymaya baslamislar. Sonuc : Ikinci adam cok daha fazla agac kesmis. Birinci adam ofkelenmis :" Bu nasil olabilir ? Ben daha cok calistim. Senden daha erken ise basladim, senden daha gec bitirdim. Ama sen daha fazla agac kestin. Bu isin sirri ne ?"Ikinci adam yuzunde tebessumle yanit vermis :" Ortada bir sir yok. Sen durmaksizin calisirken, ben arada bir dinlenip baltami biliyordum. Keskin baltayla, daha az cabayla daha cok agac kesilir."Kendimizi gelistirmek , baltamizi bilemektir. Kendimize zaman ayirip, yasamimizi objektif bir bakisla gozden gecirmektir. Zayif buldugumuz alanlarimizi gelistirmek icin caba gostermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin guclenmesi icin olmazsa olmaz bir kosuldur. Delfi'deki unlu tapinakta Sokrat'in su sozu yer alir :" Insan Kendini Tani "Kendini tanimak, su anda oldugumuz noktayla olmak istedigimiz nokta arasindaki yoldur. Kendini tanimak, kendimizi nasil gordugumuz ile baskalarinin bizi nasil gordugu arasinda aci olmamasi anlamina gelir. Bireysel ve is yasamimizda basarili, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamizi bilemek icin kendimize zaman ayirmaliyiz.



Hiç yorum yok: